Bir eşi daha olmayan Dastar'ı dokuyan eller, dokunduğu hayatlarla bir köyün kaderini değiştirdiler.
Emel Asyalı ve Dastarhane'nin Hikayesi... Orada, kendi halinde, sessiz ve huzurlu, yemyeşil bir köy var (öyle uzakta da değil) Fethiye'nin dağlarında... Adı da, kendi gibi, insanları gibi güzel, Fethiye'den yaklaşık 500-600 m yukarıda, Kadyanda antik kentine komşu Yeşilüzümlü Köyü. Geçtiğimiz bahar aylarında, ani bir kararla yaptığımız kısa bir seyahat sırasında tesadüfen keşfettiğimiz bu köy, bağrında kendi kaderini değiştiren bir kadın emeği hikayesi barındırıyormuş meğer... Tam da ‘Toprak Anası≈Deniz Kızı’ projesinin kafamda şekillenmeye başladığı bir zamanda hikayesini aktarmam için, sanki beni ‘çağırmış’ Yeşilüzümlü. Belki gerçekten öyle olmuştur, belki de hiç bir şey tesadüf değildir, kim bilir?
Yemyeşil ve verimli topraklarında yetişen üzümü ve Kuzugöbeği mantarıyla bilinen Yeşilüzümlü, bir süredir, bir benzeri daha olmayan el dokuması “Dastar” ile de tanınırlığını artırmaya çalışıyor. Yüzyıllarca kendi hikayelerini “dastar”lara sabırla, ilmek ilmek dokuyan Yeşilüzümlü kadınlarının emeklerinin sandıklarda solmadan gelecek nesillere de aktarılabilmesi, yine bir kadın emeği hikayesi ile mümkün oluyor. Bu hikayenin kahramanı Emel Asyalı ’nın hayran olunası çabası sayesinde, Yeşilüzümlü’de kurulan “Dastarhane” de yine, yeni, yeniden dokunan dastarlar, köy ekonomisi canlandırırken, dokunduğu hayatları da değiştiriyor. Dinlemek isteyenler için, Dastarhane müdürü Emel Asyalı’nın anlatımıyla işte tüm hikaye:
Emel Asyalı ve Dastarhane’nin hikayesi nasıl başladı? İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema Bölümü mezunuyum. Okurken çalışmaya başladığım bu sektörde (TRT, Kanal D, Kanal 6, vb.) 7 yıl çalıştıktan sonra, evlilik kararıyla birlikte “Bu ülkede, bir evde iki televizyoncu olmaz“ mantığıyla, ihracat yapan bir ev tekstil fabrikasının Tasarım ve Desen Departmanında buldum kendimi. Fabrika yeni bir fabrikaydı ve benimle birlikte desen bölümü kuruldu, gelişti. Yurt içi ve yurt dışı fuar ve seminerlere katılma, eğitimler alma şansına sahip oldum. Bu deneyim, mutfaktan yetiştiğim ikinci bir üniversite oldu benim için desem abartmış olmam. Aynı fabrikada geçen 16 yılın sonunda, eşime gelen bir iş teklifiyle Fethiye’ye taşındık ama benim fabrikayı bırakma sürecim iki yıl sürdü. Bu süre zarfında, haftada 2 gün İstanbul’da çalıştım, 5 gün Fethiye’de ailemle kaldım.
Taşınmadan önce Fethiye’yi araştırırken DASTAR ‘ı keşfetmiştim zaten ve bu iki yılın özellikle son bir yılı, Üzümlü’de kendime bir Dastar ustası bulup , her Cuma dokuma yapmaya çalışarak geçti. Fabrika süreci son bulduğunda artık kendi tezgahımı alıp dokuma yapma seviyesine gelmiştim. İşte bu noktada, Fethiye Belediye Başkanı’ndan gelen teklifle DASTARHANE projesinin başına geçtim. Dastarı inceleyip, dokumayı yapmaya başladığımda tezgaha harcanan sürenin çok olduğunu, işimi kolaylaştıracak alternatifler geliştirme yollarını aramaya başlamıştım. Buldan’a gittik. Orada bize, büyük dokuma ustası (UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcıları Adayı) Selahattin Kaçanoğlu danışmanlık yaptı. Dastarı birlikte inceledik. Dastar tekniği ve ipine göre tezgahlarımızı ve iplerimizi belirledik. Dastarı daha kaliteli hale getirmek için gerekli olanlar tespit edilip, siparişler verildi.
2-3 ay içinde Selahattin Hoca, iki yeni tezgah ve iplerimizle Üzümlü’ye geldi. Tezgah kurulumları 1 hafta sürdü. Ayrıca atıl bir şekilde Üzümlü Belediyesinde bulunan 1 adet tezgah revize edilip, kullanılabilir hale getirilerek, 3 tezgah sayısına ulaşıldı. Artık yeni tezgahlarımız ve iplerimiz hazırdı ama bu tezgah genelde köylülerin bildiği (2 usta kadın biliyor ve kendi tezgahlarında dokuyordu) bir el tezgahı değildi. Hoca buradayken, otuza yakın Üzümlü kadınına (bunların içinde dastar dokuyan da vardı, hiç dokuma yapmamış olanlar da) yeni tezgahın eğitimleri verildi. Bu süreçte, yeni tezgah özellikle gençlere daha cazip geldi. Bu arada 2018 yılı Kuzu Göbeği Festivali gelmişti ve biz festivalin ilk günü, Hocamızı da çağırarak, açılışımızı yaptık.
Açılışından bu yana “Dastarhane” nasıl işletildi?
İşletme, ‘ Üretim, Satış (hem kendi dokuduklarımız, hem de köydeki kadınların dokudukları, ayrıca sınırlı da olsa ip satışı) ve Eğitim’ (hem dastar dokuyanlar, hem de daha önce hiç dokumamış olanlar) sistemi üzerine kuruldu. Üretim ; İlk önce 3 adet tezgahtan iki tanesi kursiyer, bir tanesi üretim için ayrılmıştı. Amaç, daha fazla kadına ulaşmak ve eğitmekti. Yalnızca hobi için gelenler ayrılıp, üretim için kalanlar olunca iki tezgah üretim, bir tezgah kursiyer düzenine geçildi. Projenin başından bugüne kadar, gönüllü bir biçimde benimle çalışan Şaziye Kalay (Eczacı emeklisi) ve eşi Ertuğrul Kalay da (Mali Müşavir emeklisi), kendilerine yeni tip tezgah alıp, dokuma yapmaya başladılar. Bu süreçte Şaziye Hanım‘ın gönüllüğü, benim Dastarhane yönetimimin bel kemiğini oluşturmuştur. Satış; Tezgahlarımızda ürettiklerimizin ürün yelpazesini genişletmek için, dastarı başörtüsünden çıkarıp farklı alanlara uyarlayarak, özellikle giyim konusunda tasarımlar geliştirmeye başladık. Ölçü ve sipariş alıp, kişiye özel tasarımlara imza attık (Üzümlü’de bir terziyle birlikte çalışırken, kendimizi geliştirip, ufak tefek de olsa kesip dikmeye başladık). Ayrıca klasik dastarlar da üretip, geleneksel yapıyı bozmadığımız, burada ‘kanat’ diye tabir edilen şallar üretip sattık. Festival zamanındaki son koleksiyonumuz; Belediye’de resim dersleri veren Ressam Nurdan Karakaş’ın dastar üzerine resimler yaptığı “Tuval Dastarlar” oldu. Çok ilgi gördü ve beğeni topladı. Satış için üretimde, daha önce kurs eğitimi de alan bazı kadınlara parça üretim karşılığında işçilik için bedelleri ödeyerek, istihdam oluşturmaya başladık. Bu arada başından beri benimle olan Fatma Öztürk, 2019 Nisan ayında işe alındı. Beraber ürettik, sattık; herkes katkısının karşılığını aldı, almaya da devam ediyor. Bu noktada arkamızda kar amacı gütmeyen Belediye’nin olması çok önemliydi. Özel bir teşebbüs olsak, köylünün kazandığı bir yapıyla, ayakta kalmamız çok zordu. Ayrıca kendi ürettiklerimizin dışında, Üzümlü’nün tezgahı olan ”Düven”de üretilen dastarları da alıp,”Üreten, Dokuyan Kadının Dükkanı Olma” misyonumuzla kadınlara katkı sağladık ve sağlamaya devam ediyoruz. Öyle ki, şu an bize dokuduklarını getiren kadınlar, Dastarhane’den çok kazanmaktadırlar... Birlikte hareket etmeyi çok önemsiyor, Üzümlü’de hep birlikte kazanırsak, “DOKUMA KÖYÜ“ olabileceğimiz hayalini gerçeğe dönüştürmeye çalışıyoruz. Eğitim; Bir yandan tasarlayıp, üretip, satarken, bir yandan da kurs programları için kurlar açtım. Bir kur 3 aydan oluştu ve kura başvuranların sayısına göre ders ve gün sayısını belirledim. Kursiyerlere gün ve saatlerini haber verip, temel tekstil bilgileri ile başlayıp tezgah bilgisi ve dastar dokuma üzerine eğitimler verdik. Daha öncede söylediğim gibi, hem Üzümlü kadınlarına , hem de sonradan Üzümlü’ye taşınmış elliye yakın kadına eğitim verildi. Şu an 4 kur bitti ve yeni kur için başvurular alınmaya başlandı. Özellikle yaz tatiliyle birlikte, geçen yaz başladığım, 10-15 yaş aralığında erkek ve kız çocuklara dokuma kursu programını, çocuklardan gelen istek doğrultusunda yeniden başlatmayı düşünmekteyim. Dastarhane için geleceğe dair planlarınız nedir?
1 yılın sonunda geldiğimiz bu noktada, bizi bir şekilde duyup, bulan kişiler farklı şehirlerden, hatta ülkelerden siparişler vermekteler. Bu, tabii ki güzel, ama sürdürülebilirliğimizi düşündüğümüzde yeterli değil. Özellikle yurt dışında el dokumasının ne kadar kıymetli olduğunu bilen biri olarak, buradaki satış rakamlarının komik olduğunun farkındayım... Yurt dışı için gerekli donanımımı tamamlayıp, bu işi layıkıyla dış pazara taşımayı çok önemsiyorum. Bu noktada, bir yılda geldiğimiz kaliteli ürün çizgimizi, tezgah sayımızı arttırarak çoğaltmaya ihtiyacımız var ve bu da yatırım demek. Daha çok kadın aynı tezgahtan edinmeli ki, teknik olarak birbirine yakın ürünlerle, büyük siparişlere cevap verebilelim. Dastarhane’de olan dört tezgahla bu iş belirli bir noktada kalır. Köyde dokuyan her kadın iyi paralar kazanırsa, annesinden ninesinden kalan bu değere sahip çıkıp, otellerde temizliğe gitmez. Dokuyan kadın olarak “Biz” olur, doğru teknik donanıma da sahip olursak, Dastar’ın adını herkes duyar..
Bu noktada adımızı duyuracak herkese teşekkür ediyoruz. Teşekkürler Özlem Alparslan…
Bu güzel hikayeyi bizlerle paylaştığınız için, ben teşekkür ederim Emel Hanım... Eminim hikayeniz paylaşıldıkça, sizin gibi pek çok sosyal girişimciye ve sahip olduğu zenginlikleri değerlendirmek isteyen Yeşilüzümlü gibi pek çok köyümüze ilham olacaksınız. Emeğinize sağlık... Sevgili Emel Asyalı, Dastarhane'yi ziyaret ettiğimizde, bir Dastar dokumasının yapımındaki tüm aşamaları bize büyük bir özenle anlatmıştı... Onun sözlerinde, bir bebek gibi sevgi ve özveriyle büyüyen projesini, gözlerinde ise Yeşilüzümlü kadınlarının ve gençlerinin geleceğine dair taşıdığı umudu gördük.